HACI BEKTAŞ-I VELİ’NİN KİŞİLİĞİ VE TÜRK TASAVVUF HAYATINDAKİ YERİ
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında ve genel olarak Türklerin Anadolu’daki dinî, sosyal ve kültürel hayatlarında çok önemli roller oynayan hatta oraya damgasını vuran büyük şahsiyetlerden bir tanesi hiç şüphesiz Hacı Bektaş-ı Veli’dir. O, kişiliği ile bu şekilde Anadolu’nun hayatına ve tarihine damgasını vurduğu gibi, onun adına izafeten zamanla teşekkül etmiş bulunan Bektaşilik tarikatı ve teşkilatı da onun fikirlerinin ve manevî önderliğinin devam ettiricisi olmuştur. O derecedeki Hacı Bektaş-ı Veli’nin etkileri bugün dahi toplum hayatımızda hâlâ devam etmektedir. Ancak Hacı Bektaş-ı Veli ve Bektaşilik tarikatı ve bu tarikatın inançlarıyla ilgili olarak oldukça değişik şeyler yazılıp söylene gelmiştir.
Bu bakımdan bu çalışmada Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı, kişiliği, eserleri ve onun Türk tasavvuf hayatındaki etkileri üzerinde durmak ve böylece Hacı Bektaş-ı Veli’nin daha doğru ve bilimsel bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunmak istiyoruz.
1. Hayatı:
Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı İmparatorluğunda XIV. asırdan başlayarak bilhassa XV. ve XIX. asır esnasında dinî ve siyasî büyük bir nüfuz icra eden, II. Mahmut tarafından Yeniçeri Ocağı ile birlikte ilga olunup Abdülaziz zamanında tekrar ortaya çıkan ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından tarikatların kaldırılmasına kadar devam eden Bektaşi tarikatının pîridir
Ahmet Yesevi’nin dergâhında yetişmiş olan Horasan erenlerinden Hacı Bektaş-ı Veli’nin asıl adı Muhammed, mahlası Bektaş’tır Baba adı İbrahim, annesi Hatem veya Hatme Hatun’dur 606/1209 yılında Horasan’ın Nişabur şehrinde doğup 63 yaşında 669/1270-71 yıllarında vefat etmiştirBazı kaynaklar Pîr’in Osmanlı hükümdarları ve Yeniçeriler ile görüştüğüne işaret ederek onun doğum tarihini 649/1248, ölümünü de 738/1337-38 olarak kaydetmektedir. Ancak bu görüş tarihî gerçeklere de uygun düşmemektedir. Buna rağmen Hacı Bektaş-ı Veli’nin doğum ve ölüm tarihi ile yaşadığı dönem hakkındaki ihtilaflar günümüze kadar devam edip gelmiştir. Doğum ve ölüm tarihleri ile yaşadığı dönem hakkında değişik kanaatlere sahip olanlar; diğerlerinin hesaplarını yanlış olarak değerlendirmekte ve onları tarihî gerçekleri saptırmakla suçlamaktadırlar
Aşıkpaşaoğlu Tarihi, bu konuda açık ve kesin bir bilgi vererek Hacı Bektaş’ın Osmanlı Hanedanından kimse ile görüşmediğini, aksini ileri sürenlerin yanıldıklarını ifade etmektedir
Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük (Hacıbektaş)’te geçiren Hünkar ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı Nevşehir İli’ne bağlı Hacıbektaş İlçesi’nde kendi adıyla anılan Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nin içinde bulunmaktadır. Şüphesiz sırf tarihî açıdan bile Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı hakkındaki bilgilerimiz sadece bundan ibaret değildir. Ancak burada çalışmanın sınırlarını zorlamamak için bir kısa takdimle yetiniyor ve bu konu ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenlerin ilgili kaynaklara ve çalışmalara müracaat etmeleri gerektiğini hatırlatıyoruz.
2. Soyu Şeceresi:
Hacı Bektaş-ı Veli’yi Hz. Ali’ye bu yolla da Hz. Peygamber (A.S)e ulaştırma çabaları dikkat çekmektedir. Bu konuda yazılı kaynaklarda verilen silsile ve şecerelerde ise birbirini tutmayan, birbirine uymayan bilgilere rastlanmaktadır
Bektaşiler arasındaki ananelere göre Hacı Bektaş-ı Veli, Hz. Ali (R.A)’ın soyundan, altıncı imam Musa Kazım (ö. 183/799) neslindedir. Hacı Bektaş-ı Veli hakkında bilgi veren en eski kaynaklardan biri olan VilayetnamePîr’in soy şeceresi hakkında şu bilgi verilmektedir.
“Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Muhammed İbrahim-el-sani, Seyid Musa’l-Sani İbrahim-el-Sani, İbrahim Mükerrem-el-Mucab, İmam Musa’l-Kazım, İmam Ca’fer-el Sadık, İmam Muhammed-el-Bakır, İmam Zeyn-el Abidin Ali, İmam Hüseyin-el Şahid, İmam Emir-el Mü’minin Ali”. Ancak bu silsilenin doğruluk derecesi de tartışma konusu olmuştur. Hz. Ali ile Hacı Bektaş-ı Veli arasındaki şahısların azlığı, silsilede noksanlık veya kopukluklar olabileceği intibaını vermektedir. Öte yandan bu bağlantı şüphesiz her şeyden önce manevî bir rabıtadan ibaret olmalıdır.
763/1361-62 yıllarında yazılmış şiirden alınan aşağıdaki dörtlük kanaatimizce Hacı Bektaş-ı Veli’nin manevî şeceresini özlü bir şekilde ifade etmektedir.
Evliyalar Ulu’su kutb-ı zaman
Geldi Hünkar Hazret-i ol bi-güman
Ol sülale-i şah-ı Merdan Ali
İsmi Anın Hacı Bektaş Veli
3. Eğitimi:
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Hoca Ahmet Yesevi tarafından yetiştirilip Anadolu’ya gönderildiği iddiaları da olmasına rağmen, yaşadıkları dönem göz önünde bulundurulduğunda 562/1166’da ölen Ahmet Yesevi ile 669/1270-71’de ölen Hacı Bektaş Veli’nin aralarında yüz yılı aşkın bir zaman diliminin mevcut olduğu göze çarpmaktadır.Doğrusu, onun Ahmet Yesevi’nin manevî tilmizi olduğudur.
Yaygın olan kanaate göre okul çağına geldiği zaman babası, Bektaş’ı Ahmet Yesevi’nin halifelerinden Lokman Parende’ye teslim etmiştir. Lokman Parende’nin himayesinde ve Yesevilik’ten feyiz alarak yetişen Bektaş, iyi bir eğitim almıştır. Parlak zekası ve düzenli eğitimi sayesinde küçük yaşta kendisini yetiştiren Bektaş, Kur’an-ı Kerim, dinî bilgiler ve batın ilmine vâkıf olmuştur. Eğitim dönemi birçok kerametlerle süslenen Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Hz. Muhammed (S.A.V.) ve Hz. Ali tarafından ders verildiği rivayet edilmektedir
4. Lakap ve Ünvanları:
Birçok önemli şahsiyetlerde olduğu gibi Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı ile ilgili olarak anlatılanlar da menkıbe ile tarihî gerçeklik iç içe girmiş bulunmaktadır. Bu yüzden onları birbirinden ayırmak oldukça güç görünmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli’ye Hacı ünvanının atfı da onun şu şekilde vuku bulduğu bildirilen bir kerametine bağlanmaktadır. Hocası Lokman Parende hacca gitmiş, diğer görevlerini yerine getirdikten sonra Arafat’a çıkıp vakfe’ye durmuştu. Yanındakilere “bugün arife günü, şimdi memlekette bizim evde ‘bişi’ pişirirler.” dedi Bu söz Hünkar’a mâlum oldu. Lokman Parende’nin evinde de gerçekten bişi pişirilmekteydi. Hünkar, Lokman Parende’nin evine giderek, şeyhin hanımından bir tepsiye birkaç tane bişi koyup kendisine verilmesini istedi. Tepsiye konulup kendisine takdim edilen bişi’yi Hünkar, göz yumup açıncaya kadar Lokman Parende’ye götürüp sundu. Bundaki hikmeti anlayan Şeyh Lokman Parende, arkadaşları ile beraber bu “bişi”yi yediler. Hac dönemi bitip Hicaz’dan dönülünce Nişabur halkı, Lokman Parende’yi karşılamaya çıktılar. “Haccın kabul olsun.” diyerek tebrik ettiler, elini öptüler. Lokman, gelen halka Bektaş’ın kerametlerini anlattıktan sonra “Esas hacı olan Bektaş’tır.” diyerek onu tebrik etti. Bunun üzerine adı Hacı Bektaş-al Horasani oldu. Bu menkıbevî anlatımın yanısıra onun Horasan’dan Anadolu’ya gelirken hac vazifesini bizzat ifa ettiği tarihî kaynaklarda da yer almaktadı
Bektaşi kaynaklarında Hacı Bektaş-ı Veli için çok sık kullanılan bir de Hünkar lakabı vardır. Hacı Bektaş-ı Veli’ye Hünkar denilmesi de yine onun bir kerametine bağlanmaktadır. Hocası Lokman Parende bir gün Bektaş’a ders verirken abdest almak için dışardan su getirmesini ister. Bunun üzerine Bektaş, “Hocam, bir nazar etseniz, mektebin içinden su çıksa da dışardan su getirmeye muhtaç olmasak.” cevabını verir. Lokman Parende ise “Buna gücüm yetmez, gücün yetiyorsa sen yap.” deyince Bektaş, el kaldırıp dua eder, hocası da “Amin” der. Bektaş elini yüzüne vurup secdeye kapandığında mektebin ortasından bir pınar akmaya başlar. Hacı Bektaş’ın bu kerametini gören hocası Lokman Parende sevinçle “Ya Hünkar!” demekten kendini alamaz. Bundan sonra da Bektaş Veli’nin adı “Bektaş Hünkar” kalmıştır. Ancak bu anlatımlarda tarihî gerçekliklerden ziyade menkıbevî anlatımlar ön plânda yer almaktadır. Esasen onun hayatında menkıbe genel olarak birinci dereceden bir yere sahiptir. Bu bakımdan onun menkıbevî hayatı üzerinde biraz daha durmamız uygun düşmektedir.
5. Menkıbevî Hayatı:
Bütün tarikatlar, keramete ve tarikat büyükleri ile ilgili menkıbelere büyük önem vermişlerdir. Bu yüzden Hacı Bektaş-ı Veli’nin de gerçek hayatının dışında bir de efsanevî kişiliği ve bu hayatın kerametlerle süslenmiş bölümleri vardır. Hacı Bektaş-ı Veli hakkında bilgi veren en eski kaynaklar arasında yer alan Vilayetname ve diğer birçok eserde dile getirildiği gibi, Hacı Bektaş-ı Veli’ye olağanüstü güçler atvedilmektedir. Kendisinde olan manevî güçten kaynaklanan ve kendisine ait kerametler olarak da gösterilen bu rivayetlerden bazıları şunlarıdır:
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, istediği anda dağları yürütüp, taşları, kayaları konuşturmaktadır. Bir anda birçok yerde görünebilmekte, çok uzun mesafeleri çok kısa zamanda kat edebilmektedir. Bastığı yerde kayalar un gibi ezilmekte veya bastığı taşlarda ayaklarının izleri kalmaktadır. Yıkılan duvarları eliyle doğrultmakta, bütün gemileri kurtarmaktadır. Susuz yerlerden su fışkırtmakta, dua ve himmetiyle olmayacak şeyler vuku bulmaktadır. Yerine göre güvercin ve şahin olup silkinince insan şekline dönmekte, darı ceci ve susam yaprağı üzerinde namaz kıldığı rivayet edilmektedir. Yırtıcı ve vahşî hayvanları zararsız hale getirdiği, ölüleri dirilttiği, denizde batmadan yürüdüğü, suyu kan haline dönüştürdüğü haber verilerek yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığı inancı dile getirilmeye çalışılmaktadır. Böylece kendisine olağanüstü bir güç atfedilmektedir. “Şeyh uçmaz fakat müritleri uçurur.” sözü Hacı Bektaş-ı Veli için de geçerli hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Gerçekte ise bu menkıbeler birçok bakımdan eski Türk kültürü ve inançları ile paralellikler arz etmektedir. Bilindiği gibi bu paralelliğe ilk olarak dikkati çeken büyük Türk alimi Fuad Köprülü olmuştur. Hacı Bektaş-ı Veli’nin menkıbevî hayatı ve kerametleri ile ilgili geniş bilgiler veren Ahmet Yaşar Ocak da bu menkıbelerle eski Türk örf, âdet ve değerleri arasındaki yakınlık ve benzerlikleri işaret etmektedir. Orta Asya Türkleri’nin önem verdikleri motiflerden dağ ve tepe kültü, taş ve kaya kültü, ağaç ve hayvan kültü vs.’nin Bektaşilerde de devam ettirilme gayretlerine dikkat çekilmektedir
6. Evliliği:
Hacı Bektaş-ı Veli’nin evli olup olmadığı, Bektaşiler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Bu yüzden Bektaşiler, Hacı Bektaş-ı Veli’nin evli olduğu görüşünü kabul eden Çelebiler kolu ve evlenmediği görüş ve kanaatında olan Babağan (Babalar) kolu olmak üzere iki gruba ayrılmışlardır.
Çelebiler, Hacı Bektaş-ı Veli’nin İdris Hocanın kızı Fatma Nuriye veya Kadıncık Ana (Kutlu Melek) ile evli olduğunu kabul etmekte, bu evlilikten Seyyid Ali Sultan, diğer adıyla Timurtaş adlı bir çocuk dünyaya geldiğini, kendilerinin de bu soydan olduklarını iddia etmektedirler
Hacı Bektaş-ı Veli Hazretlerinin Beloğlu olduklarını iddia eden Çelebilerden Cemalettin Çelebi Hacı Bektaş-ı Veli’nin evli olduğu görüşü üzerinde ısrar etmektedir. Aynı görüşleri paylaşan Ali Celalettin Ulusoy konu ile ilgili olarak mezkur eserden şu görüşleri aktarmaktadır:
“Fatma Nuriye ismi ile müsemma Kadıncık Ana, hocanın zevcesi değil, kerime-i muhteremeleridir (Saygı değer kızlarıdır). Hz. Pir Müşarun ileyhayı tecviz eylemiş (onunla evlenmiş) ve firaşlarından (Bu evliliklerinden) Seyyid Ali Sultan, nam diğer Timurtaş İbn-i Hacı Bektaş isminde bir mahdumları dünyaya gelmiştir. Seyyid Ali Hazretlerinden Rasul ve Mürsel namlarında iki evladı tevellüd ederek sülale-i Veli-i Müşarun ileyh (Hacı Bektaş Veli’nin soyu) bu iki koldan teselsül eylemiştir.”
Babağan (Babalar) kolu ise Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin hiç evlenmediğini, mücerret kaldığını, dünyadan da mücerret olarak göçtüğünü iddia etmektedirler. Bunlar Pîr’in nesli evlilikten doğan bel evlatları tarafından değil, burun kanından meydana gelen yol evlatları kanalıyla devam ettiği görüş ve inancındadırlar. Bu gruba mensup olan insanlar kendilerinin Pîr Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin yol evladı olduklarına inanırlar.
Yukarda da belirtildiği gibi, “Hacı Bektaş-ı Veli evlenmemiştir; dünyadan da mücerret olarak göçmüştür.” diyen Babağan kolu mensuplarına göre, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Sulucakarahöyük’e geldiği zaman İdris Hoca’nın evine konuk olmuştur. İdris Hoca’nın hanımı Kadıncık, kendisinin birçok kerametlerine şahit olduğu için, Hünkar elini yıkasa veya abdest alsa o suyu hemen içmeyi âdet edinmiştir. Bir gün abdest alırken Pîr’in burnu kanadı. Kadıncık âdeti üzere bu suyu içti. Durum Hünkar’a mâlum oldu. Kadıncık geri döndüğünde “Bir yudumunu bile dökecek yer bulamadım, bu yüzden o kanı içtim” dedi. Hünkar, “Kadıncık, sen bizden umduğun nasibi aldın. Senden iki oğlumuz dünyaya gelecek, onlar yurdumuzun bekçisi olacak, halkın 70 yaşındakileri onlardan 7 yaşındakinin elini öpsünler, dünya bozulsa onlar sırtları üzerine yatsınlar, hiç zahmet görmesinler.” dedi. Bu grup mensuplarına göre bugün Hacı Bektaş-ı Veli’nin evladı olarak bilinenler, Pîr’in Kadıncık Ana’dan gelen nefes (yol) evladıdır.
Çelebilerin ileri gelenlerinden Ali Celalettin Ulusoy, “Bu iddia ve anlatımlar Pîr’in ölümünden yaklaşık 215 yıl sonra 1552’de Dedebabalıkla beraber ortaya atılmıştır.” diyerek itiraz etmektedir.İslam dininde evliliğe verilen önem ile Hz. Peygamber, Hz. Ali ve Ehlibeyt’in de evlenmiş olduklarını dile getiren Tokat eski Milletvekillerinden Haydar Ulusoy, “İslam’da mücerredlik (evlenmeme) yoktur, evlenmek vardır.” demektedir. Ulusoy’a göre Hacı Bektaş-ı Veli İdris Hoca’nın kızı Fatma (Kutlu Melek) ile evlenmiş, Seyid Ali (namı Kızıl Deli) isminde evladı olmuştur
Abdülkadir Sezgin, Tarikat-ı Aliyye-i Bektaşiye isminde bir kitap yazan Münci Baba’nın bu eserinden şu bilgiyi aktarmaktadır: “Benim Pirim müteehil evli idi ve hâlâ nesl’i aliyyesi bihamdillah payıdardır. Menkuha-i Muhteremesi ‘Nikahlı eşleri’ ise Kutlu Melek (Kadıncık Ana) denilmekle maruf ‘Fatma Nuriye’ nam hatun-ı mübarektir
Şemsettin Sami de ünlü Kamus’unda “Kadıncık Ana’nın Pîr’in nikahlı hanımı olma ihtimali akla daha mülayimdir.” demektedir
Cemalettin Çelebi, A.Celalettin Ulusoy ve M.Tevfik Oytan’a göre Hacı Bektaş-ı Veli evlenmemiştir diyenlerin, Pîr’in evlenmediğini gösteren en ufak bir tarihî belgeleri ve delilleri yoktur. Hünkar’ın evli, kendilerinin de Pîr’in bel evladı olduklarını iddia eden Çelebilerin, ellerinde bu konuda fermanları olup, Hacı Bektaş Külliyesi’nin gelirlerinden hisse aldıkları iddia edilmektedirÇelebilerin Hacı Bektaş Külliyesi’nden hisse aldıkları yakın zamana kadar bilinen bir gerçektir.
İhtilaflı olan bu konu; günümüze kadar açıklığa kavuşmamış, her iki görüş hakkında da fikirler beyan edile gelmiştir. Görünen odur ki bu ihtilaf bir müddet daha devam edeceğe benzemektedir.
7. Kişiliği:
Türk-İslâm tarihini süsleyen büyük şahsiyetlerden biri olan Hacı Bektaş-ı Veli, bir Mevlana ve bir Yunus gibi kitleleri etkilemiş ve peşinden koşturmuştur. Birçok insanın gönlüne taht kuran Hacı Bektaş-ı Veli’nin, bir gönül eri olması, Ahmet Yesevi gibi büyük bir mutasavvıfın manevî ocağında İslâm’ın hayat düsturlarını özümlemesi, aldığı ölçüleri uygulama safhasında gösterdiği hassasiyet; onun kişiliğini ortaya koyan en önemli özelliklerdir. Şu bir gerçektir ki dünya üzerindeki kavga, döğüş ve savaşların altında yatan en önemli sebepler bencillik, hoşgörüsüzlük, kibir, gurur, haset ve fesattır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin “İncinsen de incitme” “Her ne ararsan kendinde ara” sözleri onun hoşgörüsünü ortaya koymaktadır. Sözleri ile bütün insanlığı sevgi, barış ve kardeşliğe çağırmış “Düşmanının bile insan olduğunu unutma” sözü ile de insana verdiği değeri ortaya koymuştur. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Şerh-i Besmele isimli eseri genellikle ilahî merhamet ve hoşgörü konusunu işlemektedir.
XIII. yüzyıl Avrupa’sını ve hatta dünya coğrafyasını göz önüne aldığımızda, İslam âlemi dışında bilgisizliğin özellikle kilise ve dinî çevreden geldiğini görmekteyiz. İslam âleminde ise ilim, din adamı niteliğindeki mutasavvıflar ve gönül erleri tarafından teşvik edilmektedir. İşte Hacı Bektaş-ı Veli bunlardan sadece biridir. Onun “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır mesajı da gelecek için ışık tutmaktadır.
Toplumun birliği ve dirliği için hayatî önem taşıyan “Eline, diline, beline sahip ol”ilkesi gün geçtikçe daha da iyi anlaşılmaktadır. Hacı Bektaş Veli’de Allah aşkı ve sevgisi ile insan sevgisi hatta hayvan sevgisi en yüksek noktaya ulaşmış; bu sevgi yumağı etrafında toplanan insanlar gönül erliğine ulaşmanın hazzını yaşamıştır. İnsanlığın ancak XX. Yüzyılda, üstelik de çoğu kez politik amaçlarla kullandığı insan sevgisi ve insan haklarını, Mevlana ve Yunus Emre gibi Hacı Bektaş Veli de XIII. Yüzyılda, üstelik insanların birbirinin kanını akıttığı bir dönemde en içiten duygularla dile getirmiştir. Dini kurallara bağlılığı, manevi gücü, Ehlibeyt sevgisi, engin zekası ve sarsılmaz inancıyla Hacı Bektaş Veli kitleleri etkilemiş; günümüzde de etkilemeye devam etmektedir. “Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et” diyerek temizlik, dürüstlük, çalışmak ve helal kazanç konusunda tavsiyede bulurken yıkıcılığa, zulme, sömürüye ve tembelliğe karşı da tavrını ortaya koymuştur.
“Ayağa kalkarsan hizmet amacıyla kalk,
Eğer konuşacaksan, hikmet ile konuş,
Ve oturacağın zaman, saygı ile otur!
sözleri ile Hacı Bektaş Veli, toplumda birlik ve dirliğin sağlanması, gönüllere sevgi yumağının dolması, insanların kardeş gibi yaşaması hususlarını dile getirirken “Gelin canlar bir olalım” mesajını vermektedir. “Bir olalım, diri olalım, iri olalım” diyerek gönüllere taht kuran Hacı Bektaş Veli birleştirici, yapıcı, hoşgörü sahibi, sevgi dolu bir gönül eri; büyük bir mutasavvıftır.
8. Eserleri:
Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğu ileri sürülen bazı eserler vardır. Bunlardan bazılarının Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğu kesinlik kazanmasına rağmen, bazıları hakkında hâlâ kesin bir şey söyleme imkânı olmamıştır.
Hacı Bektaş Veli’nin en önemli ve en hacimli eseri “Makalat”tır. Makalat; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat gibi dört kapıdan, her kapının da on makamından bahseder. Makalat’ta tasavvuftan, kalp ahvalinden, zahit, arif ve muhiplerden bahsedilerek insan övülmekte, kendisine verilen nimetler dile getirilmektedir. Makalatın ilgi çeken en önemli hususu, düşüncelerin Kur’an ayetlerine ve Hz. Peygamber’in hadis-i şeriflerine dayandırılmış olmasıdır. Bazı bölümlerde konular sadece ayetler zikredilerek anlatılmaya çalışılmıştır.
Eserde Hacı Bektaş Veli, insanları abidler, şahitler, arifler ve muhipler olmak üzere dört gruba ayırarak müteala etmektedir. Hacı Bektaş Veli’nin en önemli ve en hacimli eseri olan Makalat, Sefer Aytekin ve Mehmet Yaman tarafından günümüz Türkçesine çevrilerek yayımlanmıştır. Makalat’ın XIV. Asır Türkçesi ile yapılan tercümeleri, Arapça aslı ile de karşılaştırmalı olarak Ankara Üniversitesi eski öğretim üyelerinden Prof. Dr. Esad COŞAN tarafından Doçentlik tezi olarak hazırlanmış ve yayımlanmıştır.
Hacı Bektaş Veli’nin bilinen bir diğer önemli eseri de “Şerh-i Besmele”dir. Bu eser de Rüştü Şardağ tarafından 1985’te Manisa İl Halk Kütüphanesi’ndeki el yazmaları arasında bulunarak aynı yıl neşredilmiştir. Bu risalede Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin ilahi merhamet ve hoşgörü konusundaki düşünceleri dikkat çekmektedir. Hacı Bektaş Veli bu risale ile bize Bektaşiliğin engin hoşgörü ve sevgisinin Kur’an-ı Kerim ve Sünnetle ilişkisini açıklamaktadır.
Faydalı sözler anlamına gelen “Fevaid” ve iki sayfa kadar bir yer tutan “Şathiyye”de Hacı Bektaş Veli’nin bilinen eserlerindendir. Dinî, ahlâkî ve tasavvufî konuları ihtiva eden Fevaid, Farsça bir eserdir. Abdulbaki Gölpınarlı’nın “Bu eser Hacı Bektaş Veli’ye ait değil, uydurma bir eserdir.” dediğini kaydeden Coşan, muhteva bakımından Makalat’la benzerlik gösteren bu eser ile Hacı Bektaş arasında ilgi ve irtibat bulunduğu görüşünü ileri sürmektedir. Bununla beraber, eserin muhtelif ilave ve tahrifler ile aslî hüviyetinden uzaklaştığı ve bir mürit tarafından onun ağzından çıkanları kaydetmek sureti ile yazılmış olabileceği görüşünü savunmaktadır.
Bundan ayrı olarak “Fatiha Tefsiri”, “Hacı Bektaş’ın Nasihatları”, “Makalat-ı Gaybiyye” ve “Kelimat-ı Ayniyye” de ona isnat edilen eserlerdir.
9. Hacı Bektaş Veli’nin Türk Tasavvuf Hayatındaki Yeri ve Tesirleri:
Hacı Bektaş Veli’nin ilke ve prensipleri doğrultusunda ve adını alarak kurulan Bektaşilik, yüzyıllar boyunca onun gayesi istikametinde hizmet vermiştir. Bektaşilik Osmanlı döneminde fetihler yoluyla Anadolu sınırlarını aşarak Balkanlara kadar yayılmıştır. Geniş kitleleri bünyesinde barındıran bir dini, grup, cemaat ya da daha geniş anlamıyla bir tarikat olma özelliği kazanmıştır. Ayrıca Hacı Bektaş Veli, yeniçerilik gibi köklü bir askerî teşkilatta Pir olarak kabul edilmiş, onun ilke ve prensipleri bu teşkilatta ve bu teşkilat tarafından yaşatılmaya çalışılmıştır.
Üstün karakteri, geniş hoşgörüsü ve keskin zekası teşkilatçılığı, yöneticiliği ve derin ilmi ile birleşince Sulucakarahöyük (Hacıbektaş)ün çehresi değişmiş, manevî bir potansiyel merkezi durumuna gelmiştir. Ahmet Yesevi’nin Türkistan’da yaptığını o, Anadolu’da yapmış, bir taraftan Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması için çalışırken, diğer taraftan ocağında yetişen ve davasına gönül veren insanlar Anadolu, Rumeli ve Balkanların Türkleşmesi ve İslamlaşması için çalışmışlardır.
Hacı Bektaş Veli’den aldıkları ilham ve aşk ile Türk Kültürünü ve İslam dinini yaymak için yola çıkan bu gönül erleri, aldıkları emir gereği çeşitli yerler dağılmışlar ve faaliyetlerine devam etmişlerdir. Bu gün Rumeli ve Balkanlardaki kardeşlerimizin büyük bir kısmı bu maksatla oralara gitmiş ve oralarda kalmış olanlardır. Günümüzde Anadolu, Rumeli ve Balkanlar ile Asya Avrupa ve Amerika’da bu kültürü yaşatmaya çalışan, teşkilatlanmış veya teşkilatlanmamış pek çok insan bulunmaktadır.
Orta Asya Türk Kültürünü İslam dininin prensipleri ile mecz ederek yorumlayan Hacı Bektaş Veli Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle bir Hristiyan merkezi olan Kapadokya bölgesine yakın bir yerde yerleşmesi, Türkleştirme ve İslamlaştırma çalışmalarına orada başlaması ayrı bir önem arz etmektedir.
İlmi, irfanı, kişiliği ve engin hoşgörüsü ile kısa sürede pek çok dost edinmiş, düşmanların dahi takdirini kazanmıştır. Bu dostların sevgisi önce Sulucakarahöyük’ü aşmış, daha sonra da Anadolu sınırlarından taşarak Rumeli ve Balkanlara ulaşmıştır. İman bütünlüğü, ibadet üstünlüğü, ilim, hoşgörü ve sevgi gibi konularda verdiği mesajlar geçmişe olduğu gibi günümüze ve geleceğe ışık tutacak açıklamalardır. Makalatta insanın hem yaratana, hem de diğer yaratıklara karşı görevleri açıklanmakta, dünya huzuru ve ahiret mutluluğu elde etmenin yolları gösterilmektedir.
Ziya Paşa’nın “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” dediği gibi Hacı Bektaş Veli’nin tasavvuf hayatına bakışı ve Türk tasavvuf hayatındaki yerini en güzel bir şekilde kendi eseri ortaya koyacağından Makalat’a bir göz atmakta fayda vardır. Hacı Bektaş Veli Makalat’ta İslam dininin iman, ibadet ve ahlâk konularına yer vermiş, ele aldığı konuları ayet ve hadislerin ışığında ve onlarla destekleyerek incelemiştir.
İyi bir Müslüman olabilmek ve Allah’ın rızasına erebilmek için dikkat edilmesi gereken hususları dört ana başlık ve her birini de on alt başlık halinde sıralamış, kendi üslubu ile de dört kapı kırk makam olarak ifade etmiştir. Şimdi dört kapı kırk makam olarak ele alınan konuları sıralamaya çalışacağım. Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat olarak isimlendirilen dört kapının makamları da aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.
I- Şeriat’ın On Makamı:
1- İman getirmek (etmek) 2- İlim öğrenmek 3- Namaz kılmak, Oruç tutmak, zekat vermek, gücü yeterse hacca gitmek ve gaza etmek 4- Helal kazanç kazanmak, riba’yi haram bilmek 5- Nikah kılmak (evlenmek) 6- Hayzın ve nifasın cima’ın haram bilmek, onlara yaklaşmamak 7- Sünnet ve cemaat ehli olmak 8- Şefakat (şefkatli) olmak 9- Temiz yiyip temiz giyinmek 10- Emri bil maruf ve nehyi anil münker’dir.
II-Tarikat’ın On Makamı:
1-Mürşitten el alıp tövbe etmek 2- Talip ve mürid olmak 3- Saçını sakalını ve elbiselerini temiz tutmak 4- Mücahada da göyünmek (nefsine söz geçirmek) 5- Hizmet etmek 6- Korkmak, çekinmek 7- Hak’tan ümit kesmemek 8- Doğruluk ve ibret üzere olmak 10- Aşk, sevgi, safa ve fakirlik üzere olmak’tır.
III-Marifet’in On Makamı:
1- Edep 2- Korku 3- Perhizkârlık (Kanaat) 4- Sabır 5- Utanmak 6- Cömertlik 7- İlim 8- Miskinlik (gösterişsiz yaşamak) 9- Marifet 10- Kendini bilmek’tir.
IV-Hakikat’ın On Makamı:
1- Toprak olmak (alçakgönüllü olmak) 2- Yetmiş iki milleti bir görmek ve kimseyi ayıplamamak 3- Eline geçenle yetinmek 4- Dünyada her şeyin kendisinden emin olması, güven duyması 5- Herbir iş için mülkün sahibi Allah’a güvenip yalnız ondan yardım ve başarı dilemek 6- Sır tutmak 7- Seyri Sülûk 8-Kendinden sadır olan kerametleri saklamak 9- Münacaat 10- Cenab-ı Allah’a (Çalap tealaya) ulaşmak’tır.
Dikkatlice bakıldığı zaman Makalat’ta ele alınan konuların İslam dininin temel prensipleri ile tamamen uyuştuğu dikkat çekmektedir. Böylece Hacı Bektaş Veli XIII. yüzyılda Anadolu’da sufiliğin bel kemiğini teşkil eden ve Ahmet Yesevi’ye dayanan bir tasavvuf anlayışının ve sufi inancının baş temsilcilerinden birisi olduğunu ortaya koymaktadır.
10-Sonuç:
Hacı Bektaş Veli’nin hayatı ve yaşadığı dönem hakkında sağlam ve yeterli kaynakların bulunamadığı ve ilkelerinin yeterince bilinemediği için bu konuda birtakım yanlış bilgiler ve yorumların olduğu mâlumlarıdır. Mevlana, Yunus Emre ve Ahi Evran’ın çağdaşı olan ve onlar gibi Yesevilik Kültüründe yetişen Hacı Bektaş Veli’nin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunamamasıve bu konuda ciddi çalışmaların yapılmamış olması bir eksiklik olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle bu konuda yapılacak ilmî çalışmalara büyük önem verilmesi ve bu çalışmaların desteklenmesi yerinde ve isabetli bir karar olacaktır.
|